Aykul Topçu Hukuk Bürosu


  YARGI VE SORUNLARI ÜZERİNE BİR İNCELEME   EKO-HUKUK VE ORMANLARIMIZ   YABANCILARA ARAZİ SATIŞI KONUSUNDA HUKUKSAL İNCELEME   EKO-HUKUK ve ÜSTÜN KAMU YARARI   TEMEL DOĞAL VARLIKLARIMIZDAN ORMANLARIMIZ VE 2B SORUNU   TARIM ALANLARI ve MERALARDA AMAÇ DIŞI KULLANIM ve ÜSTÜN KAMU YARARI   ÜÇÜNCÜ KÖPRÜ VE EKO-HUKUK   YARGITAY İÇTİHATLARI BİRLEŞTİRME BÜYÜK GENEL KURULUNUN 30.04.2010 TARİH ve ESAS:2004/1 KARAR:2010/1 SAYILI İÇTİHADI BİRLEŞTİRME KARARININ DEĞERLENDİRİLMESİ   DOĞAL VARLIKLARA ZARAR VEREBİLECEK YENİLENEBİLİR ENERJİ YATIRIMLARINDA DANIŞTAY UYGULAMASI ve ÜSTÜN KAMU YARARI   TABİATI VE BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİ KORUMA KANUNU TASARISI DEĞERLENDİRMESİ ve ÖNERİLER   Havza Yönetimi , Örgütlenmesi ve Genel Su Kanunu (Su Çerçeve Yasası) Projesi   Türk Hukuk Sisteminde Çevre ile ilgili Konularda Bilgiye Erişim-Katılım-İdareye/Yargıya Ulaşım Hakları ve Aarhus Sözleşmesi   YABANCILARA ARAZİ SATIŞI KONUSUNDA ANAYASA MAHKEMESİNİN 2644 SAYILI TAPU KANUNU DEĞİŞİKLİĞİ İLE İLGİLİ 5872 SAYILI KANUN HAKKINDA SON KARARININ DEĞERLENDİRİLMESİ   ANAYASA MAHKEMESİNİN, 5831 SAYILI ve 3402 SAYILI KADASTRO ve 6831 SAYILI ORMAN KANUNU DEĞİŞTİREN KANUN HAKKINDAKİ 12.05.2011 TARİHLİ KARARININ DEĞERLENDİRİLMESİ   2A ve 2B ALANLARI İLE İLGİLİ TASARI ve CHP TEKLİFİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME   EKOLOJİK HUKUK AÇISINDAN YENİ ANAYASA GELİŞMELER-SORUNLAR-ÖNERİLER   648 SAYILI KHK ve DAYANAĞI 6223 SAYILI YETKİ KANUNUNUN EKOLOJİK HUKUK AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ   TÜRKİYE’DE EKOLOJİK HUKUK UYGULAMALARI (ve özelde Trakya)(ECOLOGİCAL LAW PRACTİCES IN TURKEY specially in Thrace)   KENT HUKUKU VE ŞEHİR PLANLAMASI AÇISINDAN TAKSİM MEYDANI YAYALAŞTIRMA PROJESİ  HUKUK SİSTEMİNDE TEMEL İNSAN HAKLARI ve GELİNEN SON AŞAMA; “DÖRDÜNCÜ KUŞAK HAKLAR ve BUNLARI TALEP HAKKI”  MERSİN-AKKUYU NÜKLEER GÜÇ SANTRALİ İLE İLGİLİ ÇED OLUMLU KARARININ ve NİHAİ ÇED RAPORUNUN HUKUKSAL AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ  MERSİN-AKKUYU NÜKLEER GÜÇ SANTRALİ ANLAŞMASININ HUKUKSAL AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ  TÜRKİYE’DE ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRME HUKUKU ve SON ÇED YÖNETMELİĞİ

TEMEL DOĞAL VARLIKLARIMIZDAN ORMANLARIMIZ VE 2B SORUNU

      Anayasa’nın  168inci maddesi “Tabii Servetler ve Kaynaklar”  yani “Doğal Varlıklar ve Kaynaklar” hukukunun, 169 ve 170nci maddeleri de temel doğal varlık ve kaynağımız olan “Orman” ve ilgilisi “Orman Köylüsü”nün hukukunun temellerini belirlemektedir

       Anayasa’nın  168inci maddesi  ile ilgili herhangi bir açıklama yapmadan önce maddeyi aynen alalım:

MADDE 168 -Tabii servetler ve kaynaklar Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir. Devlet bu hakkını belli bir süre için, gerçek ve tüzelkişilere devredebilir. Hangi tabii servet ve kaynağın arama ve işletmesinin, Devletin gerçek ve tüzelkişilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzelkişiler eliyle yapılması, kanunun açık iznine bağlıdır. Bu durumda gerçek ve tüzelkişilerin uyması gereken şartlar ve Devletçe yapılacak gözetim, denetim usul ve esasları ve müeyyideler kanunda gösterilir.

      Burada karşımıza “devletin hüküm ve tasarrufu altında olmak” kavramı çıkmaktadır. Nedir bu? Önce bunu inceleyelim. Çünkü bu kavram 169uncu madde için de gündeme gelecektir.

 

DEVLET’İN HÜKÜM VE TASARRUFU ALTINDA OLMAK  KAVRAMI

      Bilindiği gibi devletin de bir tüzel kişiliği vardır ve evrensel ve iç hukuk gereği, o da diğer tüzel kişiler gibi taşınır ve taşınmaz mallara sahip olabilir. Ama devlet, elbetteki bir vakıf, dernek, kooperatif veya şirket gibi değildir. Onlara hem benzer, ama bir o kadar da benzemez ve üstün bir kudreti elinde bulundurur. Çünkü bir “Ülke/Vatan”da yaşayan insan topluluğu, yani “Millet/Ulus”, bağımsızlığını koruma adına egemenlik yetkisini bu özel konumlu tüzel kişiye devretmiştir. Demek ki Devlet; ulusun verdiği egemenlik  yetkisini korumak ve onun adına kullanmakla hem yetkili hem de sorumludur. Bu kısa siyasal ve hukuksal açıklamadan sonra, devletin mülkiyet hakkının da iki yönlü olduğunu belirtelim. Bunlardan birincisi evrensel mülkiyet hakkıdır. Yani devlet, diğer tüzel veya gerçek kişiler gibi taşınır ve taşınmaz mal sahibi olabilir. Bu mallarını satabilir, takas edebilir, kiralayabilir, bedelsiz olarak devredebilir. Bu mallar eğer taşınmaz ise mutlaka tapuludur ve ister taşınır, isterse taşınmaz olsun Devlet adına bu işleri Türkiye’de Maliye Hazine’si veya onun yetkilendireceği diğer kuruluşlar yapar. Bir de tapulanmayan, bir başka deyişle sahipsiz veya sahiplenilemeyecek mallar vardır. Bunlar; ormanlar, akarsular, göller, sulak alanlar, iç denizler, tuzlalar, karasuları ve bütün akar ve durgun, tatlı-tuzlu/acı suların kıyıları,  dağlar, yaylalar, meralar ve her tür yer altı kaynakları olup, bunlara ayni zamanda “Devlet’in hüküm ve tasarrufu altındaki mallar” da denir. İşte Devlet’in bu mallar üzerindeki mülkiyet hakkı klasik mülkiyet hakkından farklıdır. Bunlar Hazine adına kayıtlı değildir ve Devlet bunları Hazine adına kayıtlı mallara uygulanan satış ve benzeri tasarruflarda bulunamaz. Çünkü bunlar üzerinde Devlet’in mal sahipliği hakkının kökeni; “evrensel mülkiyet hakkı”ndan değil, Ulus’un ona devrettiği “egemenlik hakkı”ndan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle bu tip mallar üzerinde kamu yararına ve sınırlı süreli irtifak (yararlanma) hakkı tesis edilebilir. (Orman ve kıyılarda turizm amaçlı tahsisler, maden ve petrol tesisi işletme hakları v.s.)

      Anayasanın 168inci maddesinde iki kavram daha karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan birincisi; “Tabii Servetler” yani “Doğal Varlıklar” ikincisi de; “Tabii Kaynaklar” yani “Doğal Kaynaklar”. Çevre hukukunda yapılan mücadelede  bu gün  bu iki kavram konusunda çatışma olmaktadır. Bu nedenle kısaca bu kavramları da açıklayalım.

 

DOĞAL VARLIK VE DOĞAL KAYNAK KAVRAMLARI

       Eko-Hukuk (Ekolojik Hukuk)’un temel aldığı ve tercih ettiği kavram “Doğal Varlık” kavramıdır. Tıpkı “Sürdürülebilir Kalkınma” yerine “Sürdürülebilir Yaşam” kavramı gibi. Alışılegelmiş kavram kaynak veya doğal kaynak kavramlarıdır. Kaynak kavramı başlangıç itibariyle “yararlanma”yı, “kullanma”yı ve “tüketme”yi çağrıştırmakta ve bilinçli olarak bu anlamda kullanılmaktadır. Halbuki “doğal varlık” kavramı, öncelikle “koruma”, “geliştirme” ve en sonra “kullanma”yı, elbette “sürdürülebilir bir kullanma”yı çağrıştırmaktadır. Örneğin ormanları sadece “kaynak” olarak görürsek, ormana baktığımızda bizim için ifade edeceği tek veya öncelikli değer “odun değeri” olacaktır. Halbuki ormanlar, en büyük kara eko-sistemi ve çok değerli bir doğal varlıktır. İçinde bir çok kaynağı barındırır. Ormanlar oksijen üretme kaynağıdır. Ormanlar su üretme kaynağıdır. Ormanlar, gerek bizzat kendileri ve gerekse birçok iç açıklıkları ile flora ve fauna çeşitliliğine yaşam alanı sağlarlar. Ormanlar sadece odun değil, odun dışı bitkisel üretim (meşe palamutu, harnup v.s.) için kaynaktır.  Ormanlar rekreasyon, spor, eğlence, eğitim, turizm ve dinlence için de birer kaynaktırlar. O zaman bu kadar devasa bir kaynak çeşitliliği olan şey, ancak doğal varlık olarak nitelenmeli eko-sistemin ve temelde yaşamın bu çok değerli unsuruna tüketim değil, önce koruma ve geliştirme, bilahare sürdürülebilir, yani ormanın kendini yenileme hızını aşmayacak bir tüketme ile yaklaşılmalıdır. Bu analiz, diğer doğal varlıklar için de gerek orman örneğinde yaptığımız gibi makro ölçekte ve soyut olarak yapılabileceği gibi, mikro ölçekte ve somut olarak yapılabilir. 

Burada şu sonuçlara ulaşılmaktadır:

1. Tabii servetler Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır.

2. Tabii kaynaklar da Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır.

3.Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir.

4 Devlet bu hakkını belli bir süre için ve kamu yararı var ise gerçek ve tüzelkişilere devredebilir.

 

ANAYASA’NIN  169 VE 170’İNCİ MADDELERİ VE “ORMAN VE ORMAN KÖYLÜLERİ” HUKUKU

      Bu konu Cumhuriyet öncesi ve sonrası hep Ülke’nin en önemli sorunlarından biri  olmuştur. Demokratik yaşamın başlaması ile de seçim vaadi olarak gündeme gelmiş ve her zaman orman varlığının aleyhine sonuç doğurmuştur. Son 5 yıllık siyasi yaşamda en çok gündeme gelen konudur. Yeni bir Anayasa taslağının konuşulduğu bu günlerde yine ormanlar ve yine rant ve yine siyasi istismar en yoğun şekli ile gündemdedir.  Aslında bizi ilgilendiren orman doğal varlığımızın en üst hukuk normunda düzenlenişi olmasına rağmen, bu madde ile yakın bir bağ içinde bulunan orman köylüsü ile düzenlemeyi de birlikte inceleyeceğiz. Önce her iki madde metnini de analiz öncesi bir görelim:

ORMANLARIN KORUNMASI VE GELİŞTİRİLMESİ

MADDE 169 -Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerine yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir.

Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.

Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez. Ormanların tahrip edilmesine yol açan siyasî propaganda yapılamaz; münhasıran orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz. Ormanları yakmak, ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar genel ve özel af kapsamına alınamaz.

Orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler ile 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş olan tarla, bağ, meyvelik, zeytinlik gibi çeşitli tarım alanlarında veya hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler, şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerler dışında, orman sınırlarında daraltma yapılamaz.

 

ORMAN KÖYLÜSÜNÜN KORUNMASI

MADDE 170 -Ormanlar içinde veya bitişiğindeki köyler halkının kalkındırılması, ormanların ve bütünlüğünün korunması bakımlarından, ormanın gözetilmesi ve işletilmesinde Devletle bu halkın işbirliğini sağlayıcı tedbirlerle, 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tamamen kaybetmiş yerlerin değerlendirilmesi; bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında yarar görülmeyen yerlerin tespiti ve orman sınırları dışına çıkartılması; orman içindeki köyler halkının kısmen veya tamamen bu yerlere yerleştirilmesi için Devlet eliyle anılan yerlerin ihya edilerek bu halkın yararlanmasına tahsisi kanunla düzenlenir.

Devlet, bu halkın işletme araç ve gereçleriyle diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırıcı tedbirleri alır.

Orman içinden nakledilen köyler halkına ait araziler, devlet ormanı olarak derhal ağaçlandırılır.

      Bu iki maddeden ortaya çıkan sonuçları şöyle sistematikleştirebilir ve orman hukukumuzun temel ilkelerini algılayabiliriz:

1.      Devlet, ormanların korunması için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır,

2.      Devlet, orman sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır,

3.      Yanan ormanların yerine yeni orman yetiştirilir,

4.      Yanan yerlerde tarım ve hayvancılık yapılamaz,

5.      Ormanların gözetimi Devlet’e aittir,

6.      Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz,

7.      Devlet ormanları kanuna göre, Devlet’çe yönetilir ve işletilir,

8.      Ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez,

9.      Ormanlar kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz,

10.  Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez,

11.  Ormanların tahrip edilmesine yol açan siyasî propaganda yapılamaz,

12.  Münhasıran orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz,

13.  Ormanları yakmak, ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar genel ve özel af kapsamına alınamaz,

14.  Aşağıdaki yerler dışında orman sınırlarında daraltılma yapılamaz ya da başka bir deyişle ancak aşağıdaki koşullarda orman sınırlarında daraltma yapılabilir:

- Orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler,

     - 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak         

     kaybetmiş olan tarla, bağ, meyvelik, zeytinlik gibi çeşitli tarım alanlarında veya

     hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler, şehir, kasaba ve köy

     yapılarının toplu olarak bulunduğu yerler,

15.  Ormanlar içinde veya bitişiğindeki köyler halkının kalkındırılması, ormanların ve

      bütünlüğünün korunması bakımlarından, ormanın gözetilmesi ve işletilmesinde

      Devletle bu halkın işbirliğini sağlayıcı tedbirler kanunla düzenlenir,

16.  31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tamamen

      kaybetmiş yerlerin değerlendirilmesi; bilim ve fen bakımından orman olarak   

      muhafazasında yarar görülmeyen yerlerin tespiti ve orman sınırları dışına 

      orman içindeki köyler halkının kısmen veya tamamen bu yerlere yerleştirilmesi için

      Devlet eliyle anılan yerlerin ihya edilerek bu halkın yararlanmasına tahsisi kanunla

      düzenlenir,

17.  Devlet, bu (nakledilen) halkın işletme araç ve gereçleriyle diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırıcı tedbirleri alır,

18.  Orman içinden nakledilen köyler halkına ait araziler, devlet ormanı olarak derhal ağaçlandırılır.

      Görüldüğü gibi birbiriyle yakın ilişkili bu iki madde bu şekle dönüştüğünde daha anlaşılır hale gelmektedir. Burada açıkça ormanların “Devlet’in hüküm ve tasarrufu altında” olduğu belirtilmemekle birlikte, “Ormanların gözetimi Devlet’e aittir”, “Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz” ve “Ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez” ile “Ormanlar kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz” hükümleri ile dolaylı olarak bu tanıma ulaşılmaktadır. Üstün kamu yararı analizinde, yapılacak değerlendirmeler bu anayasal doğrultuda olacaktır. Anayasa ile Orman Kanunu’nun 2nci maddesini birlikte değerlendirirsek, Anayasa’nın 169/son fıkrası Orman Kanunu’nun 2B maddesi ile, Anayasa’nın 170inci maddesi de Orman Kanunu’nun 2A maddesi ile bağlantılıdır. Kısaca belirtirsek 170inci madde ile Orman Kanunu’nun 2A maddesi, orman köylülerinin; orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde yarar olduğu tespit edilen yerler ile halen orman rejimi içinde bulunan funda ve makilerle örtülü yerlerden tarım alanlarına dönüştürülmesinde yarar olduğu tespit edilen yerlere kısmen veya tamamen yerleştirilmesi ile ilgili bir düzenlemedir. Bu uygulamada yöntem tahsistir.

      Fakat Anayasa’nın 169/son fıkrası bağlantılı olduğu Orman Kanunu’nun 2B maddesiise; 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş yerlerden; tarla, bağ, bahçe, meyvelik, zeytinlik, fındıklık, fıstıklık (antep fıstığı, çam fıstığı) gibi çeşitli tarım alanları veya otlak, kışlak, yaylak gibi hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler ile şehir kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerleşim alanlarının orman sınırları dışına çıkartılması ile ilgilidir. Bu 2B arazileri uygulamada Orman İdaresinden Hazine mülkiyetine devredilmektedir. Hazine’nin bu arazileri satabilmesiçin çıkartılan muhtelif kanunlar Anayasa Mahkemesi’nden geri dönmüştür.

 

ANAYASA  DEĞİŞİKLİK  GİRİŞİMLERİ  ÜZERİNE  BİR  ANALİZ

     2005 Yılında bu konuda yapılmak istenen iki Anayasa değişiklik girişimi zamanın Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet SEZER’den iki kez geri dönmüştür. Ormancıların, orman işçi ve köylüsünün ve onun kooperatiflerinin, Orman Mühendisleri Odası başta olmak üzere pek çok odanın, bilim adamlarının, TEMA Vakfı başta olmak üzere bazı gönüllü kuruluşların ve yine üç büyük kentin Barolarının karşı çıktığı ve “Ormanlarımıza Sahip Çıkalım Birliği” adı altında yaklaşık 70 kuruluş olarak birleştiği bu olayı anlamak ve için kısaca değişiklikleri ve bu süreci bir hatırlayalım :

 

BİRİNCİ  GİRİŞİM

Anayasanın 169/2nci Maddesinin Değişikliği ve Getirdikleri ;

MEVCUT 169/2NCİ MADDE :

Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.

YENİ 169/2NCİ MADDE :

Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir, işletilir ve işlettirilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.

Açıklamalar ;

1. Devlet ormanlarının taahhüt yolu ile işletilmesi ve böylece gerçek amaç olan özelleştirilmesi hedeflenmiştir..

2. Ormanlardaki üretim, orman köylüsünden ve onların oluşturduğu kooperatiflerden alınarak özel kişi ve kuruluşlara verilmek istenmiştir. Bu orman köylüsünün daha da yoksullaşması demektir. Uygulamaya geçildiğinde orman köylüsü ile, işletmeci karşı karşıya gelecek, çatışmalar olabilecek,toplumsal barış bozulabilecektir.

3. Devlet dışında yapılan üretimin kontrolu mümkün değildir, kuralsız ve kaçak kesim önlenemez. Bu orman doğal varlığının ağır tahribatı sonucunu doğuracak, o da erozyonu, yoksulluğu ve açlığı ve yeni göçleri tetikleyecektir.

4. Bu değişiklik, kızılağacı, kestaneyi orman ağacı dışına çıkartmayı kendi ekonomik çıkarı için yegane amaç gören küçük bir azınlığın dışında hiç kimse için bir yarar oluşturmayacaktır.

5. Devlet ormanlarının işlettirilmesi sonucunda, zaten sınır değerlere inmiş olan bu doğal varlığımız yabancı işletmecilerin keyfine bırakılacak ve Anayasa’nın daha önce değiştirilmiş bulunan 47,125 ve 155nci maddeleri gereği Türk Adaletinin yargı erki dışına çıkacak ve bağımsızlığımız tartışılır hale gelecektir.

6. Bir yenilik diye getirilen Devlet ormanlarının işlettirilmesi usulü, aslında Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde ve Cumhuriyetin de ilk yıllarındaki yöntem olup, ormanlarımızın ne hale geldiği ortadadır. Aslında uluslar arası sermayenin dayatması olan bu değişiklik, en önemli  doğal kaynaklarımızın bir bileşkesi olan orman doğal varlığımızın, bu en önemli servetimizin sonunda yabancıların eline geçmesi sonucunu doğurabilecektir.

Anayasanın 170nci Maddesi Değişikliği ve Getirdikleri :

MEVCUT 170NCİ MADDE :                         

Orman köylüsünün korunması

   Ormanlar içinde veya bitişiğindeki köyler halkının kalkındırılması, ormanların ve bütünlüğünün korunması bakımından, ormanın gözetilmesi ve işletilmesinde, Devletle bu halkın işbirliği sağlayıcı tedbirlerle, 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tamamen kaybetmiş yerlerin değerlendirilmesi, bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında yarar görülmeyen yerlerin tespiti ve orman sınırları dışına çıkartılması; orman içindeki köyler halkının kısmen veya tamamen bu yerlere yerleştirilmesi için Devlet eliyle anılan yerlerin ihya edilerek bu halkın yararlanmasına tahsisi kanunla düzenlenir.

   Devlet, bu halkın işletme ve araç ve gereçleriyle diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırıcı tedbirleri alır.

   Orman içinden nakledilen köyler halkına ait araziler, Devlet ormanı olarak derhal ağaçlandırılır.

YENİ 170NCİ MADDE :   

Orman sınırları dışına çıkartılan yerlerin değerlendirilmesi ve orman köylüsünün desteklenmesi

    Devlet, ormanların içinde veya bitişiğindeki köyler halkının kalkındırılması, ormanların ve bütünlüğünün korunması bakımından, ormanların gözetilmesi ve işletilmesinde Devletle bu halkın işbirliğini sağlayıcı tedbirleri alır.

    Bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında yarar görülmeyen yerlerin tespiti ve orman sınırları dışına çıkartılması; Orman içindeki köyler halkının kısmen veya tamamen bu yerlere yerleştirilmesi için Devlet eliyle anılan yerlerin ihya edilerek bu halkın yararlanmasına tahsisi kanunla düzenlenir.

    31.12.1981 Tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tamamen kaybetmiş ve orman sınırları dışına çıkartılmış yerlerin devri, tahsisi, terki, kiraya verilmesi, üzerinde sınırlı ayni hak tesisi, satışı ve satış gelirlerinden orman köylülerinin kalkındırılmalarının desteklenmesi amacıyla ayrılacak payın belirlenmesi kanunla düzenlenir. Orman köyleri sınırları içinde kalan yerlerin satışında kullanıcısı orman köylüsüne öncelik tanınır.

    Devlet, bu halkın işetme araç ve gereçleriyle diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırıcı tedbirleri alır.

    Orman içinden nakledilen köyler halkına ait araziler Devlet ormanı olarak derhal ağaçlandırılır.     

Açıklamalar;

1. Görüntüdeki amacı yerleşim alanı haline gelmiş orman alanlarındaki sorunu çözmek ve böylece bir gelir elde ederek kaynak yaratmak olan bu değişikliğin asıl amacı, bir avuç rantiyeye yeni paralar kazandırmak ve çok değerli bazı orman alanlarını birilerinin mülkiyetine geçirtmektir.

2. Eğer gerçekten kangren halini almış olan, yerleşim alanına dönüşen orman alanları ile ilgili sorununu çözmek niyetinde olunsa idi, sorunun kaynağı olan Anayasa’nın 169 ncu maddesinin son fıkrası ile Orman Kanununun 2B maddesinin değiştirilmesi gerekirdi.

3. Öncelikle bilim ve fen bakımından orman niteliğini tamamen kaybetmek kavramı doğru bir kavram olmayıp, bu kavramın her derecedeki hukuk normundan çıkartılması gerekir. Orman, deniz veya su altında kalmadıkça, lavlarla kaplanmadıkça veya tamamen göçerek üstü başka bir örtü ile kaplanmadıkça, sırf ağaç varlığı yok oldu diye niteliğini kaybetmez.

4.  Mevcut düzenlemede 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından niteliğini kaybederek orman dışına çıkartılan alanlar sadece orman köylüsüne tahsis edilebilirken, yapılan değişiklikle hükümete geniş bir tasarruf yetkisi verilmektedir. Özellikle iş bu yetkilerden devir ve terki anlamak mümkün değildir, kim, kimin malını, kime devretmekte veya terk etmektedir? Önceki iktidarlar döneminde de, orman dışına çıkartılan alanlar yasa değişikliği ile satışı girişiminde bulunulmuş, fakat bu Anayasa Mahkemesinden geri dönmüştür. İşte,  ORMANLARLA İLGİLİ TEMEL ANAYASAL SİSTEM, BU DEĞİŞİKLİKLE ORTADAN KALDIRILMAK İSTENMİŞTİR..

5. Satıştan 25 Milyar Dolar beklenti tam bir ham hayaldir. Uluslar arası tahkim ile ilgili Anayasa değişiklikleri yapılırken de 135 Milyar Dolar yatırım beklendiği, 30 Milyar Doların ise kapımızda olduğu söylenerek kamuoyu 1998 yılında aldatılmıştır. Unutulmamalıdır ki, ne orman köylüsünde bu alanları satın alacak para vardır, ne de buraları işgal edenlerin ödemeye niyeti vardır.

6. Üstelik satış sonrası elde edilecek gelirin gerçek ihtiyaç sahibi olan orman köylüsüne nasıl yansıtılacağı da müphem olup, büyük bir ihtimalle buradan sağlanacak kaynak iç ve dış borçların faizine gidecektir.

7. Kanunlara karşı gelenler bir kere daha ödüllendirilecek olup, bu değişiklik tamamen örtülü bir ORMAN SUÇLARI AFFIDIR.

8. Bu değişiklik ne ormanı, ne orman köylüsünü, ne de tarım alanlarını ve meraları korumaktadır.

9. Bu değişiklik ANAYASA’NIN DEĞİŞTİRİLEMEZ HÜKÜMLERİNDEN OLAN SOSYAL DEVLET VE HUKUK DEVLETİ İLKELERİNE  AYKIRIDIR.

 

İKİNCİ GİRİŞİM

   Bilahare toplumsal direnim ve Cumhurbaşkanlığınca yasanın geri gönderilmesi nedeni ile 169ncu madde değişikliğinden tamamen 170nci madde değişikliğinden ise satış hariç vazgeçilmiş ve 170nci maddenin yeni hali aşağıdaki gibi oluşmuş ve bu da bir kez daha görüşülmek üzere Cumhurbaşkanlığınca iade edilince, bu girişim Hükümetçe askıya alınmış şimdi de yeni anayasa hazırlığı ile gündeme getirilmiştir.

   Cumhurbaşkanlığının birinci iade gerekçesindeki en dikkat çekici husus, Devletin ormanlar üzerindeki mülkiyet hakkının gerçek anlamda bir mülkiyet hakkı olmayıp, tıpkı karasuları, hava sahası v.b. gibi egemenlik hakkından kaynaklanan bir hak ve denetim, gözetim ve koruma hakkı olduğu açıklamasıdır.

   Cumhurbaşkanlığınca ikinci kez görüşülmek üzere iade edilme gerekçesindeki dikkat çekicihusus ise (öncelikle birinci geri göndermedeki gerekçelerin devam ettiği belirtilerek) şöyledir:

 “Orman niteliğini 31.12.1981 gününden önce yitirmiş alanların, bu duruma kasıtlı eylemleriyle  neden olan kişilere satılması yolunun açılması, işgalcilerin bu yerlerin sahibi olabilmelerine olanak tanınması hukuk devleti ve adalet ilkesiyle bağdaştırılamaz.

Suç işleyerek ormandan yer elde etmiş kişi ya da kurumların bu yolla ödüllendirilmesi, ormana zarar vermeyen, yasalara ve Anayasa’ ya saygılı yurttaşların Devlet’ e hukuka ve yasalara güvenini sarsacaktır.

Ayrıca, ormanlık alanlarının tahribine ve orman varlığının sona erdirilmesine yönelik eylemlere anayasal dayanak kazandırılması, işgale ve ormanların tahrip ve yağmasına süreklilik kazandıracaktır.

Hukuksal statü olarak orman alanı dışına çıkarılan yerlere sahip olanların ya da bu alanlara kurulacak konut ve sınai tesislerin, bu alanlara bitişik ormanlara verebilecekleri zararın nasıl önlenebileceği ise, ayrı bir sorun olarak önemini korumaktadır.”

       Görüleceği üzere anayasa değişikliğinin iade mantığı gerek hukuksal ve gerekse bilimsel

olarak son derecede tutarlıdır.

 

SON  ANAYASA  TASLAĞINDA  ORMANLARLA  İLGİLİ  DÜZENLEME

Taslak Madde 131(Ormanların korunması ve geliştirilmesi):

(1) Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli tedbirleri alır. Bütün ormanların gözetimi devlete aittir. Yanan ormanların yerinde ve orman içinden  nakledilen köyler halkına ait arazilerde derhal yeni ormanlar yetiştirilir. Bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bu yerler imara açılamaz.

(2) Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz ve kanuna göre buralar devletçe yönetilir, işletilir ve işlettirilir. Bu ormanlar zaman aşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.

(3) Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyete müsaade edilemez. Münhasıran orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz..

(4) Aşağıda belirtilen durumlar ve yerler dışında orman sınırları daraltma yapılamaz:

a). Orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen ve tarım alanlarına veya başka alanlara dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler,

b) 23/07/2007 tarihinden önce ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş olan tarla, bağ, meyvelik ve zeytinlik gibi çeşitli tarım alanlarında veya hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler,

c)  Şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerler.

(5) Dördüncü fıkranın (a), (b) ve (c) bentlerinde belirtilen yerlerin değerlendirilmesi veya gerçek ve tüzel kişilere satılması veya bedeli karşılığında kullanım hakkı verilmesi kanunla düzenlenir. Satış veya kullanım hakkı verilmesinde öncelik, fiilen bu arazileri kullananlar veya orman köylülerinindir.

    Yapılmak istenen değişiklikle hem Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu kararlar, hem de Cumhurbaşkanlığınca iki kez iade edilen 2005 gerekçeleri  aşılmak istenmektedir.

   Taslak ile ;

1. “İşlettirme” kavramı ile ormanların önce özelleştirilmesinin sonra da yabancılaştırılmasının ve bilahare de yok edilmesinin önü açılmaktadır.

2. “Orman köylüsü” hakkında hiçbir düzenleme yoktur. Halbuki ekonomik olarak ülkemizin en düşük düzeyde gelire sahip kesimi orman köylüsüdür. Taslaktaki liberal ve sosyal devleti red edici bakış burada da kendisini hissetirmektedir.

3. Taslakta mevcut anayasa maddesindeki “orman tahribine yol açacak siyasi propaganda yapılmaması” hükmünün yer almamakta olup, ormanların artık tahribe daha açık hale geleceği anlaşılmaktadır.

4. Mevcut anayasa maddesindeki kamu oyu baskısı nedeniyle hiçbir zaman işlemesi olası görülmeyen “münhasıran orman suçları için af çıkarılamaz” hükmü korunurken, “ormanları yakmak, ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar genel ve özel af kapsamına alınamaz” hükmü taslaktan çıkartılmaktadır. BUNUN  NE  KADAR  TEHLİKELİ  BİR  GİRİŞİM  OLDUĞUNU  SÖYLEMEYE  BİLE  GEREK  YOKTUR.

5. Ve nihayet “bilim ve fen bakımından nitelik kaybı” denen garabetin tarihi, seçimin bir gün sonrası olan 23.07.2007 tarihine getirilerek bir yeni son nokta, tabii Ülke ormanlarına da bir son nokta konmaktadır. Böylece;

5.1. Aslında sorunun çözülmesinin değil sürdürülmesinin istendiği ve bunda, yani ormanların peşkeş çekilmesinde  siyasal yarar görüldüğü,

5.2  Orman işgallerinin özendirileceği ve işgallerin artarak devam edeceği,

5.3  25 Milyar dolar gelir elde edileceği kandırmacasının sürdürüleceği,

5.4. Bu durumda 1981-2007 işgalleri için yeniden bir orman kadastrosu yapılması gerektiği ve buna bağlı olarak 1981 dönemine kadarki bölümde bile çok küçük bir oranda tamamlanabilmiş olan kullanım kadastrosunun da bu durumda tamamlanabilme sürecinin öngörülemeyecek bir tarihe öteleneceği ve fiilen aslında bu işlemin yapılamayacağı,

5.5. Bu durumda iktidarın asıl amacının bu sorunu çözmek değil sürdürmek olduğu ve belli yerleri belli kişilere peşkeş çekerek kısa vadede hedefine ulaşacağı, uzun vadede de  kitleleri bir gün işgal ettikleri orman alanlarına sahip olacağı beklentisi içinde bulundurarak, kendisine destekçi bir potansiyeli sürekli hazırda tutmak istediği,

5.6.Taslağın 131/5. maddesinde 2B alanlarının “satılacağı” hükme bağlanırken,  satılacak hedef kitle arasında “fiilen bu arazileri kullananlar” dan bahsedilmesi,  ORMANLARIN  İŞGALCİLERİNE  SATILACAĞI  ve  SONUÇTA  ANAYASA  MADDESİ  YOLU  İLE  SUÇ  İŞLENMESİNİN YOLU AÇILACAĞI veyahut SUÇUN   ORTADAN   KALDIRILACAĞI,

açıkça ortaya çıkmaktadır. Bu kabul edilemez!

     Peki çözüm nedir ?

     Sosyal ihtiyaçlar yasaları doğurur. Bu nedenle Ülke'de köye traktörün girmesi iç göçü, iç göç kentlerde kısıtlı arsa üretimi nedeni ile çok katlı yapılaşmayı, bu da KAT MÜLKİYETİ KANUNU'nu yaratmıştır. Yani arsa ile bağlantısı olmayan ve adeta havada asılı gibi duran bir apartman dairesi/bağımsız bölüm için bir tapu oluşmuş ve arsa payı ile de üzerinde bulunduğu arsaya bağlanmış ve o arsada ayrıca bir hak sahipliği oluşmuştur. 1960'lardan 1980/1990'lara gelindiğinde bir yazlığa, ya da özellikle vasıflı konutlara örneğin kaplıcalardaki konutlara hatta yatlara birden fazla kişi, yılın belli zamanlarında kullanmak koşuluyla müştereken malik olmuşlar ve bu sefer de DEVRE MÜLK hukuku oluşmuştur.

     Şimdi karşımızda yine bir sosyal olgu vardır. Bu da satılması mümkün olmayan orman arazilerindeki yapılar ve bu yapıların ve maliklerinin hukuki konumu. Çözüm için üç temel koşul olup, bunlar;

1. 2B Oluşumu önce durdurulmalı, yani Anayasa ve Orman Kanunu'nda bu düzenlemeler kaldırılmalı ve sorun çözümleninceye kadar bu konu ile ilgili maddeler, geçici madde olarak düzenlenip bir süre sonra tamamen hukuk sistemimizden çıkarılmalıdır.

2. Bilahare orman kadastrosu ve kullanım kadastrosu tamamlanmalı ve kriterleri önceden belirlenmiş "Toplu Yerleşim Alanları"nın tespit edilmeli ve bu tespit dışında kalan bütün işgalci yapılaşmaları yıkılmalıdır.

3. Toplu yerleşim alanı olan yerlerde gerçek anlamda "kentsel dönüşüm"ün uygulanması (tabii mümkünse) ve sağlıklı bir kentleşmenin oluşturulup buralarda mülkiyetin Devlet'te kalması koşuluyla, burada hak sahibi görünen kişinin bu yerlerdeki mal varlığına denk olarak, ya kendisine 2B dışında bir yerde bir taşınmaz edinme fırsatı verilmeli, ya da hak sahibinin mal varlığına denk değerde ve ayni bölgede yeni tahsis edilecek taşınmazda 90 yılı aşmamak koşuluyla irtifak hakkı tesis edilmeli, ya da Anayasa ve Medeni Kanun'da bir değişiklik yapılarak SÜRELİ MÜLKİYET veya benzeri bir yeni hukuki kavram oluşturulmalıdır. Böylece 2B arazilerinin hiçbir şekilde tam olarak özel mülkiyete konu olmaması ve en önemlisi de, bu konudaki beklentinin yok edilmesi  temin edilmelidir. Bu, mutlaka toplumsal uzlaşı ile oluşacak bir yasal statü olmalıdır.

     Bu günlerde ‘Ormanlarımıza Sahip Çıkalım Birliği’ne yine büyük görev düşmektedir ve onlar zaten harekete geçmişlerdir. Bu konuda çıkarı olan çok küçük bir grup hariç kamuoyu zaten bu konuda çok hassastır.  Biz Türk aydınlarına düşen görev ise; bir yandan TEMA Vakfı’nın bir milyon imza kampanyasına destek verip bu hedefi bir kaç kat yukarıda bir neticeye ulaştırmak, bir yandan da gerek bireysel olarak ve gerekse dahil olduğumuz demokratik kitle örgütleri ile gönüllü kuruluşları harekete geçirerek var gücümüzle  Ormanlarımıza Sahip Çıkalım Birliği’ne destek olmaktır.

Gayrettepe/30.11.2007

 

                                                                             

                                                                                                   Av. Ömer AYKUL   

                                                                                          İstanbul Barosu Çevre ve Kent  

                                                                                            Hukuku Komisyonu Başkanı